Ana Sayfa Arama Galeri Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
Sosyal Medya

Artık daha az içiyor ve daha az sevişiyoruz

Daha az dışarı çıkıyoruz ve ruh sağlığımızın bozulmasında bunun da etkisi var. Genç erkekler en yalnız grup. Ve bu bir sorun

Daha az dışarı çıkıyoruz ve ruh sağlığımızın bozulmasında bunun da

Yalnızlık salgını, gençlerin giderek daha az dışarı çıkması ve flörtleşmesi ile ergenler ve genç yetişkinlerin ruh sağlığının kötüye gitmesi arasında ortak bir nokta var mı?

The Financial Times’tan John Burn-Murdoch’a göre bu etkenlerden ikisi tartışmalı. Yalnızlığa dair sağlam tarihsel verilerin çok az olması bırakın yalnızlık salgınını, gerçek bir artış olup olmadığına dair bile soru işaretleri getiriyor. Genç yetişkinlerin ruh sağlığı sorunlarındaki artışın ciddi bölümünü geçmişte tanı koyulmadan kalan vakaların bugün dikkat çekmesine bağlayanlar da var. Kimileriyse istatistiklerin yanıltıcı olduğunu söylüyor.

Duruma şüpheci bakanlar haksız değil. Belli bir abartı olduğu da kesin görünüyor. Gelgelelim zamanla hem veriler hem tanıklıklar birikti ve somut nedensel delillerin bulunmaması böyle bir sorunun var olmadığı anlamına gelmiyor. Aslında bu fenomenlerin gerçek olmakla kalmayıp daha büyük bir değişimin parçası oldukları duygusu giderek ağır basıyor: Gençler arasındaki yüz yüze sosyalleşmede büyük düşüş var.

Yakın zamana kadar yalnızlığa dair deliller zayıftı ama geçmişte ABD’li lise son sınıf öğrencileri arasında yalnızlığın azaldığını gösteren araştırmalar bugünlerde keskin tırmanışlara işaret ediyor. 2024 yılında İngiltere ve Avrupa’da yayınlanan yeni veriler de yirmili yaşlardaki insanlar arasında yalnızlığın kayda değer biçimde arttığını gösteriyor. Bu durum sosyalleşme, daha doğrusu sosyalleşmeme örüntülerine de uyuyor. The Atlantic’ten Derek Thompson’ın geçen hafta yazdığı gibi, giderek daha antisosyal bir yüzyılda yaşıyoruz. Bu trend ABD’ye özgü değil ve bütün Batı dünyasını kasıp kavuruyor. Atlantik’in her iki yakasında dostlarıyla, ailesiyle veya meslektaşlarıyla düzenli biçimde buluşup sosyalleşen gençlerin oranında keskin düşüş söz konusu. Avrupa’da haftada bir kez bile sosyalleşmeyenlerin oranı yüzde 10’dan yüzde 25’e çıktı.

20’ler 30’lar yalnız geçiyor

Bugün ergen ve yirmili yaşlardaki insanlar geçmişte kendilerinden 10 yaş büyüklerin çıktığı kadar dışarı çıkıyor. Yani 30 yaşın yeni 20 olması değil 20 yaşın yeni 30 olması söz konusu. Daha az dışarı çıkmak ve eğlenmek aynı zamanda daha az cinsel ilişki ve daha az alkol anlamına geliyor. İkisi de kamu sağlığı açısından memnuniyetle karşılansa da aslında daha karanlık bir gerçeği örtüyor.

Yalnız geçirilen zaman trendleri ile ruh sağlığı trendleri birbirine neredeyse tamamen paralel ilerliyor. Ruhsal baskı oranları gençler arasında yükselirken orta ve ileri yaşlarda böyle bir durum yok. Çok sayıda araştırma bu iki trend arasında tesadüfi bir ilişki değil nedensellik bağı olduğunu gösteriyor. Yalnız geçirilen zaman, yaşam doyumunun düşmesiyle ve hatta ölüm oranının artmasıyla yakından ilişkili.
En değerli delillerin bazıları için ABD ve İngiltere’de alınan ayrıntılı zaman kullanım kayıtlarına bakılabilir. Bu belgelere göre son 10 yılda ergenler ve genç yetişkinlerin yalnız geçirdiği sürelerde kayda değer artış var. Daha yaşlı gruplarda ise değişim yok denecek kadar az. En önemlisi, bu gündelik veriler insanların farklı insanlarla veya onlar olmadan farklı şeyler yaparken kendilerini nasıl hissettiklerini de kapsıyor.

Yalnız yaşam tatmin etmiyor

Net ve istikrarlı bulgulardan biri, yalnız geçirilen sürenin artışı ile yaşam doyumunun azalması arasındaki ilişki. İnsanlar bir faaliyeti yalnız yaptıklarında yanlarında bir kişi varken yapmaktan daha az mutlu olduğunu bildiriyor.

Zamanlama ve yaş değişiminin en bariz sorumlusu ise akıllı telefonların ve özellikle kısa video çağının başlamasıyla büyük ivme kazanarak insanları iyice kendine bağlayan sosyal medyanın yayılması.

Amerika’dan gelen zaman kullanım verilerinde yer alan onlarca aktivite içinde tek başına oyun oynayarak, sosyal medyada gezinerek ve video izleyerek geçirilen süreler en az anlamlı vakitler olarak değerlendirildi.
Bu değerlendirmelerin elektronik cihazların başında saatler geçiren ergen ve genç yetişkinler tarafından bizzat yapılmış olması, hikayenin merkezindeki trajedinin altını çiziyor: Mağdurlar neyin yanlış olduğunun bir ölçüde farkında olsa da önlemek için bir şey yapamıyor gibi görünüyor.

Son on yılın hikayesinde kendisine en büyük doyumu getiren şeylerin peşinde koşmayı bırakıp onların yerine bilinçli veya bilinçsiz olarak sönük taklitlerini koyan gençler var. Haşlanacağı suyun içinde olduğunu anlamayan kurbağa gibi, mevcut durumun yarattığı zarar şu an fark edilmeyebilir. Ama birkaç yıl içinde kazanın kaynadığını görebiliriz.