Türkiye Cumhuriyeti’nin eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kendisine gelen bir soru üzerine “Dün dündür, bugün de bugün” demişti…
İşte bu söylem Türkiye siyasetine ve Türkiye halkına konmuş en doğru teşhisdir…
Yıl 1993’ün 17 Mart’ı… Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan, Bekaa Vasdisi’nde düzenlediği basın toplantısı ile tek taraflı ateşkes ilan ediyor…
Yıl 1993’ün 17 Nisan’ı… Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Turgut Özal hiç beklenmedik bir şekilde hayatını kaybediyor…
Aynı gün Özal’ın Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinden görevlendirdiği bir ekip, Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere Suriye’nin başkenti Şam’a gidiyordu…
İşin ilginç yanı ise resmi olarak bu görevlendirmeyi tek bilen kişi Turgut Özal’dı ve o hayatını kaybedince, bu ekibin resmiliği de deyim yerindeyse “çöp” olmuştu…
Yine de o ekip Öcalan ile görüşmüş ve o görüşmede Öcalan, DEP Milletvekillerine Özal’ın öldürüldüğünü söylemişti…
Görüşmenin ardından ülkesine ödenen bu ekip anında “terörist”, “vatan haini” ve benzeri suçlamalarla karşı karşıya kalmıştı…
Sonrası malum, günümüze kadar PKK ile Kürt sorunu şiddetlenerek devam etti…
Meclise bu sorunu çözmek için giren Kürt siyasetçilerin partilerine defalarca kapatma kararı geldi…
Birçok Kürt siyasetçi “terörist” denilerek ve/veya Abdullah Öcalan ile PKK’ya sempati duyulmasını teşvik ettikleri gerekçesiyle hapse gönderildi…
Bakınız ironi hiç bitmiyor!..
Bir taraftan Abdullah Öcalan silah bırakılması çağrısı yaparken, diğer tarafta bu sorunu samimiyetle çözmeye hayatını adayan Selahattin Demirtaş suçsuz yere hâlâ demir parmaklıklar ardında tutuluyor!..
Millet, “Öcalan’ın çağrısı çok olumlu” diye tutturmuş gidiyor!!!
Peki, bu çağrıyı yapmasını Öcalan’dan ilk kim istemişti? “İpi getirin Apo’yu hemen asayım” diyen Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli…
Gerçi 2000 yılında Öcalan’a özel olarak “dış güçlerden” gelen “idam kararını kaldırın” talebine boyun eğen yine dönemin hükümet ortaklarından MHP’ydi ve onun başında da yine Bahçeli vardı!..
Demek istiyorum ki, bu 180 derecelik dönüşlere alıştık artık…
Erdoğan, Beşşar Esad için “kardeşim” demiş, birlikte denizde yüzmüş, Esad ve ailesini evinde ağırlamış, konjonktür değişince ise kırk yıllık Esad bir anda Esed olmuştu…
Atatürk ve İnönü’ye “ayyaş” diyenlerin birden Atatürk’e sarılmasına da şahit olduk, Fetullah Gülen’in dibinden ayrılmayan ve ona “Hocaefendi” diyerek yıllarca biat edenlerin aniden cemaati “FETÖ”ye, Fetullah Gülen’i de ‘terörist elebaşına’ çevirdiğine de…
Tüm bu 180 derecelik dönüşün bedelini ise Türkiye halkı canıyla ödedi…
Yıllarca PKK ile yaşanan çatışmalarda ve düzenlenen terör saldırılarında on binlerce insan hayatını kaybetti…
Kardeş, kardeşi öldürdü…
Bebekler katledildi, gençlerin eline öldürmeleri için silah verildi…
FETÖ ve uzantılarının yıllarca devlet kaynaklarından beslenmelerine izin verildi, örgütlenmelerine göz yumuldu…
2016 yılında işte o gerici Fetullah Gülen, kendisine yapılan onca imtiyaza karşılık olarak Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik darbe girişiminde bulundu…
Ve adına “kalkışma” denilen bu darbe girişiminde yüzlerce insan hayatını kaybetti…
Sonuç?
Abdullah Öcalan kameralar karşısına geçerek silah bırakılması çağrısı yapmış!!!
Ölen çocuklar üst düzey makamların, ya da Türkiye’ye karşı savaş açmış terör örgütlerinin kurmaylarının çocukları olmayınca herkes rahatça “Barışı getirmek için çabalıyoruz” diye ortalıkta gezebiliyor…
Kardeşim, barış, devletin tüm vatandaşlarını eşit şekilde sahiplenmesiyle gelir…
Yıllarca ezdiği Kürt toplumuna haklarını teslim ederek siz bu sorunu ortadan kaldırabilirsiniz…
Kürtlere TRT’den bir ek kanal açarak değil!!!
Barış, demokrasi ile gelir…
Barış, adalet ile gelir…
Barış, eşitlik ile gelir…
Barış, özgürlük ile gelir…
İstanbul sözleşmesini dahi reddeden bir zihniyetin barış konusunda samimi olduğuna inanmak saflık olur…
Yasal bir şekilde sahip olunmayacak Cumhurbaşkanlığı koltuğu olağanüstü bir durum inşaa edilerek ve o bahane gösterilerek işgal edilmek isteniyor…
Umarım tersi olur ve gerçekten bu çağrı bir işe yarar!!!
Hatta haddim olmayarak benden ilk adım için öneri:
-Türkiye Cumhuriyeti makamları samimiyetlerini göstermek için derhal Selahattin Demirtaş’ı serbest bıraksın…