Ana Sayfa Arama Galeri Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
Sosyal Medya

Ege’de harita savaşları: Gerilim sıcak temasa dönüşmek üzere

Yunanistan ve Türkiye’nin deniz haritaları taban tabana zıt. Yunanistan boş kayalıklara bile 12 millik kıta sahanlığı istiyor. Haritanın sahaya yansıması hâlinde gerilim kaçınılmaz görünüyor. Prof. Acer “Türkiye bunu fiilen engellemek durumunda kalır” diyor.

Yunanistan ve Türkiye'nin deniz haritaları taban tabana zıt. Yunanistan boş

Türkiye ve Yunanistan arasında on yıllardır devam eden Ege Denizi tartışmasında gerilim tekrar tırmanıyor. Türkiye ve Yunanistan, bu sefer deniz mekansal planlama haritaları konusunda anlaşmazlık yaşadı. Atina’nın hazırladığı harita, neredeyse Ege Denizi’nin tamamını Yunanistan’a ait gösteriyor. Türkiye’nin hazırladığı, Ege Denizi’nin yaklaşık olarak ortadan bölünmesini öngören haritanın çalışmalarında yer alan Ankara Üniversitesi Deniz Hukuku Ulusal Araştırma Merkezi’nin (DEHUKAM) baş araştırmacısı Prof. Dr. Yücel Acer, Yunanistan’ın haritayı uygulamasının Ege’de istenmeyen bir temasa sebep olabileceğini belirtiyor. Oksijen’den Metin Kaan Kurtuluş’un söyleşisi:

Türkiye ile Yunanistan arasında bitmeyen tartışma; Ege’de münhasır ekonomik bölge… İki tarafın tezleri nerede ayrışıyor, anlaşmazlığın temel maddeleri neler?

Yunanistan’la Türkiye arasında Ege Denizi’ne ilişkin çok sayıda sorun var. Bazıları çok eskiden beri devam ediyor ve çözülemedi. Mesela özellikle Anadolu’ya yakın Doğu Ege’de bulunan bazı büyük Yunan adalarının etrafındaki kayalıkların veya Türkiye’ye yakın konumlanmış kayalıkların kime ait olduğunun tespitine dair uzun süredir devam eden bir sorun var. Biz buna kayalıklar üzerinde, adalar üzerinde egemenlik sorunu diyoruz. Öbür taraftan Doğu Ege’de askersiz ve silahsız tutulması gereken adaları Yunanistan 1960’lı yıllardan beri silahlandırıyor. Bu, anlaşmalara aykırı. Bir başka sorun yine Ege’yle ilgili, kıta sahanlığı sınırının oluşturulması sorunu. Kıta sahanlığı deniz tabanını ilgilendiriyor, ara suların ötesinde. Yani kıta sahanlığında kıyı devleti oradaki bütün doğal kaynaklara tek başına sahip olmuş oluyor. Fakat Yunanistan ile Türkiye iki ülkenin Ege denizinde kıta sahanlığını ayıran sınırı çizemediler. 1973 yılından beri yaşanan bir tartışma bu. Hala çözülemedi.

Yunanistan Ege’nin 3’te 2’sini istiyor

Öbür taraftan nispeten daha yakın zamanda ortaya çıkan Yunanistan’ın kara sularını genişletme niyeti var. Şu an her iki ülke de 6 mil uyguluyor kara sularını. Fakat Yunanistan 12 mile çıkarmak istiyor. Bu Türkiye’nin şiddetle karşı çıktığı bir durum. Çünkü 12 mile çıkardığı zaman Ege Denizi’nin 3’te 2’sinden biraz daha fazlası Yunanistan’ın kara suları haline gelmiş oluyor.

Tabii böyle olunca Yunanistan’la Türkiye arasında deniz alanlarını birbirinden ayıran sınır yok, çizilemedi. Hele bir de münhasır ekonomik bölge ilan edilirse -iki ülke de etmedi henüz- o da kıta sahanlığına tam olarak benzeyen bir sınır sorunu yaratıyor. Yani sınırların olmayışı gerginliğin esas sebebidir, diyebiliriz.

Türkiye’nin BM’ye sunacağı deniz mekansal planlama haritasına paralel niteliktekini DEHUKAM hazırladı. Bu gördüğümüz harita bize ne anlatıyor? ‘Ortay hat’ nedir?

Bir devletin kendi etrafındaki deniz alanlarının neresinde neyi yapacağı veya neyi yapmayacağına dair bir planlama yapmış olmasına deniz mekansal planlama deniliyor. Bu faaliyetler içerisinde enerji faaliyetleri var, ulaşım var, ondan sonra turizm var, balıkçılık faaliyetleri var. Ekosistemin, çevrenin korunmasına ilişkin alınacak tedbirler var. İşte tatbikatlar gibi askeri faaliyetler olabiliyor.

Bugüne kadar ertelenmişti, AB zorladı

Deniz mekansal planlamanın esas maksadı deniz çevresini koruyarak sürdürülebilir bir kullanım ortamı ve imkanı yaratmak. Ege’de mekansal planlama yapıldığı zaman kaçınılmaz olarak deniz sınırları olmadığı için ciddi sorunlar doğuyor. Hem deniz sınırı yok hem bazı adacıkların kime ait olduğu tartışmalı. Dolayısıyla o adacıkların kara sularının kime ait olduğu tartışmalı. İki ülke Doğu Akdeniz’de de sınırı çizebilmiş değil.
Avrupa Birliği, 2014 yılında üye ülkeler için deniz mekansal planlamayı zorunlu hale getirdi. Yunanistan gerginlik yaratacağını bildiği için bu planlamayı sürekli erteledi. Sonunda Atina, biraz AB baskısını da kullanarak bu konuda çalışmalara başladı. Türkiye de tabii durumdan haberdardı. Ankara da hem bu sebepten, hem de kendi deniz alanlarını sürdürülebilir şekilde kullanabilmek için planlama çalışmaları yapıyordu. Biz de DEHUKAM olarak bunun içerisinde görev aldık. Yunanistan’ın deniz mekansal planlaması ile ilgili sorun şu: Yunan adalarıyla Türkiye arasındaki eşit uzaklık çizgisi deniz sınırıymış gibi çiziliyor. AB geçen kasım ayında böyle bir harita yayımladı ve Türkiye buna resmen itiraz ederek tanımadığını bildirdi. Çünkü bu duruş, Ege’nin ve Doğu Akdeniz’in neredeyse tamamını Yunanistan’ınmış gibi gösteriyor.
Türkiye, Ege’de iki devletin ana karalarının ortay hattı, yani denizin yaklaşık olarak ortasından geçen bir hattın esas alınması ve buna göre bir faaliyet yapılması gerektiğini savunuyor. Bu çok makul, uluslararası hukukun ilgili kurallarına uygun bir talep.

Ne oldu da bu haritalar bir anda gündeme geldi. Bunu bir şey mi tetikledi, yoksa zaten işleyen bir sürecin parçası mıydı?

AB zorlamasıyla bu süreç zaten Yunanistan tarafında işliyordu. Hatta geçen yılın sonunda ilan etmeleri bekleniyordu, biraz geciktirmiş oldular. Fakat Atina yine de Türkiye’ye hiç deniz alanı bırakmayan harita yerine daha adaletli, hakkaniyetli bir mekansal planlama çalışması yapabilirdi. Burada AB ve Yunanistan kendi içinde danışıklı bir şekilde bu işi zorlamış oldular. Bunlar yaşanmasa belki Türkiye kendi mekansal planlama çalışmasını kendi içinde yapar ve resmi olarak yayımlamazdı.

Bu haritaların sunulması sonucunda nasıl bir süreç işleyecek? Bundan nasıl bir sonuç doğacak, hayatımızda neyi değiştirecek?

Yunanistan tabii bu deniz mekansal planlamayı henüz sadece harita üzerinde gösteriyor. Eğer bunu uygulamaya geçirip sahada Türkiye’nin itiraz ettiği alanlarda bu tür faaliyetler yapmaya başlarsa o zaman tabii gerginlikler daha yüksek olacaktır. Türkiye bunu fiilen engelleme durumunda kalacaktır. Yunanistan ayrıca bu harita ile ilgili açıklamasında deniz yetki alanı sınırını göstermediğini ifade etti. Bu önemli bir husus. Kritik olan, haritanın sahaya yansıtılmaması. O zaman belki bu daha büyük bir krize dönüşmeyebilir.

Ege Denizi’nde gerilimin artması istenmeyen bir temas ihtimalini artırır mı?

Bu muhtemel hale gelir. Son zamanlarda İsrail özellikle Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’yle Türkiye’ye karşı bazı işbirliği faaliyetleri yürütüyor. Onların da bazı teşvikleri ve fiilleri olursa o zaman sahada gergin dönemler yaşanması kaçınılmaz hale gelebilir. Yani istenmeyen temas ihtimali var. Dediğim gibi durum biraz Atina’ya bağlı. İlişkilerdeki mevcut iyi havanın daha da ileriye taşınıp taşınmayacağı biraz bu duruşa bağlı.

Atina sorunları görmezden geliyor

Ankara da Atina da daha önce bu ihtilafların uluslararası mahkemelere taşınabileceğini söyledi. Uluslararası hukukta bunun bir emsali var mı? Mahkeme neyi temel alarak karar verecek?

Yunanistan’la Türkiye’nin Ege Denizi’ne ilişkin yaşadığı bütün sorunlar uluslararası mahkemeye götürülebilir. Görüşmelerle bu sorunları çözemezlerse bu bir seçenek. Ama mahkemeye gidebilmek için iki ülkenin de bunu kabul etmesi gerekiyor. Yani sorun tek taraflı olarak mahkemeye taşınamıyor. Yunanistan’ın buradaki yaklaşımı enteresan. Ülke denizinde kıta sahanlığı sınırı çizme sorunu dışında başka hiçbir sorun yok, diyor Yunanistan. Dolayısıyla diğer konuları müzakere etmem diyor. Kara suları, adaların silahlandırılması gibi sorunları Yunanistan sorunmuş gibi görmüyor. Bunlar benim hakkımı istediğim gibi kullanırım, kimseyle de konuşmam, diyor. Sorunları tanımamak anormal bir yaklaşım. Bu da tek sorun yaklaşımı dediğimiz bir yaklaşıma yol açıyor. Yunanistan kıta sahanlığı sorununu mahkemeye taşıyalım diyor, Türkiye de sadece bunun taşınmasına hayır diyor. Ya oturup hepsini birlikte diyalogla çözelim ya da hepsini mahkemeye götürelim, diyor Türkiye. Yunanistan da buna yanaşmıyor. Yani bir kısır döngü içindeyiz.