Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Lefkoşa’da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la görüşmesinin ardından açıklamalarda bulundu. “Ada’da 50 yıl öncesine ait statükoyla çözüm üretilemez” diyen Fidan, “İki devletli çözüm dışında başka bir seçenek yok” diye konuştu.
Yunanistan ve Türkiye arasındaki “olumlu havanın” adaya “sirayet edeceğini” belirten Bakan, “Dünü kaybettik bugünü ve geleceği kaybetmeyelim ve dört kesim bir araya gelelim. KKTC’ye desteğimiz sonuna kadar sürecek. İki devletli çözüm olmalı, iki devletli çözüm için umutluyum” dedi.
Tatar ile düzenlenen ortak basın toplantısı sonrasında KKTC Cumhuriyet Meclisi’ni ziyaret eden Fidan, “iki devletli çözüm” vurgusunu burada detaylandırdı:
“Kıbrıs’ın bir ada olarak, iki devlet bir araya gelerek yapamayacağı hiçbir şey yok. Bu adanın muazzam büyük ekonomik potansiyeli var, enerji potansiyeli var. Ama siyasal çözümsüzlük maalesef toplumları geri bırakıyor… Doğu Akdeniz’de başka bir döneme giriyoruz ve bu dönemi Kıbrıs adasının bir bütün olarak kaçırmaması gerekiyor. Farklı farklı jeopolitik ittifaklar oluşturmak çok işe yaramıyor.”

Ankara askeri müdahalede bulunma hakkı istemişti
Fakat Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Güney Kıbrıs, adada iki devletli bir yapının kurulması fikrine sıcak bakmıyor. Bu doğrultuda son anlaşma girişimleri, 2017’de çökmüştü.
Ankara, 2017’deki görüşmelerde adadaki 35.000 askerinin bir kısmını geri çekeceğini taahhüt edip, kalan askerlerin “barışın teminatı” olarak Kuzey Kıbrıs’ta kalacağını ve olası bir anlaşmanın, askeri müdahalede bulunma hakkının güvence altına alınması sonucu yapılacağını karşı tarafa iletti.
Güney Kıbrıs ise, “iki devletli çözüm” mutabakatının adadaki Türk askeri varlığına resmiyet kazandıracağını düşünüp kuzey ve güneyde iki ayrı devlet kurulmasına karşı çıkıyor.
Uluslararası toplum da adadaki çözümün Türk ve Rumları kapsayan federatif devlet modeliyle sağlanacağını düşünüyor.
Bu gerekçeyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Mart 2025’te tarafları dinlemek üzere İsviçre’de bir toplantı düzenlemeyi amaçlıyor.
Guterres’in geçtiğimiz yıl Güney Kıbrıs’a gönderdiği bir elçi, Lefkoşa’dan “barış için ortak zemin olmadığı” cevabıyla geri dönmüştü.
Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, görüşmelere başlamaya “hazır” olduğunu, ancak iki devletli bir çözüm önerisine “karşı çıkacağını” söylüyor.
ABD menşeli haber ajansı Associated Press’in (AP) Lefkoşa’daki muhabiri Menelaos Hadjicostis, taraflar arasında varılacak olası bir barış anlaşmasının Doğu Akdeniz’deki zengin yer altı kaynaklarının çıkarılması sürecini hızlandırabileceğini belirtiyor.
Kıbrıs’ta ne olmuştu?
1950’lerde, İngiltere’nin Kıbrıs’ta yönetimi ne şartlarda devredeceği tartışılıyor; adadaki Rumlar ve Türkler arasında gerginlik artarken Yunanistan ve Türkiye’nin tepkileri takip ediliyordu. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesini (enosis) savunan Rumlar, milliyetçi paramiliter örgüt EOKA (Ethniki Organosis Kyprion Agoniston, Kıbrıslı Savaşçıların Millî Örgütü) liderliğinde İngilizler’e karşı silahlı isyanı gündeme getirdi. “Taksim” sloganıyla adanın iki toplumunun ayrı ayrı devlet kurmasını savunan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ise EOKA’ya karşı bir denge kurmaya çalıştı.
Rum milliyetçisi EOKA, 1950’lerin ikinci yarısından itibaren Ada’daki Türkleri, İngilizleri ve solcu Rumlar’ı katletmeye başlamıştı.
Türkiye’de “Kıbrıs Barış Harekâtı” Yunanistan’da “Kıbrıs Türk İstilası” olarak bilinen askeri operasyon, 20 Temmuz 1974’te bu saldırıları durdurmak için Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’in emriyle gerçekleşti.
Ankara, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi’nin “işgal” olarak tanımladığı harekâta gerekçe olarak İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın taraf olduğu Zürih ve Londra Antlaşmasını gösteriyordu.
“Garanti Antlaşması” olarak da bilinen metinde, Rum ve Türk toplumlarının birbirlerine baskı kuramayacağı, bu gibi durumlarda garantör devletlerin engellemede bulunabileceği belirtiliyordu.
15 Temmuz 1974’te, Yunanistan’ın desteğiyle yapılan Kıbrıs Darbesi’nden hemen sonra harekâtın ilk ayağı, 14 Ağustos’ta da ikinci ayağı düzenlendi. Silahlar sustuğunda Lefkoşa’nın kuzeyi dahil adanın yüzde 37’si Türklerin kontrolündeydi.
Harekat sona erdiğinde Türk tarafının kaybı 3.841, Rum ve Yunan tarafınınki de 16.000 dolaylarındaydı. Bu süreçte 270 sivilin öldüğü, 803’ünün kaybolduğu ve 1.000’in üzerinde insanın yaralandığı biliniyor.
Türk ve Rum toplumları arasındaki gerginliğin bir sonucu olan Kıbrıs Harekatı nedeniyle 140.000 ila 200.000 Rum, 42.000 ila 65.000 Türk zorunlu olarak adada yer değiştirdi.
RUMLAR ANNAN PLANINI KABUL ETMEDİ
Tarafların olası bir çözüme en yakın oldukları an, eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın hazırladığı ve adını verdiği plandı.
2004 yılında müzakereye sunulan Annan Planı, adada iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon kurulmasını öngörüyordu.
Plana göre ada, iki kurucu devletten oluşan bir “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında federatif bir yapıya kavuşacak, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafları kendi bölgelerinde geniş özerkliklere sahip olacak, merkezi hükümet, federal düzeyde sınırlı yetkilerle donatılacaktı.
Yine Kıbrıs Türk tarafı, kontrol ettiği toprakların bir kısmını Kıbrıs Rum tarafına devredecekti. Bu düzenlemelerle birlikte Türk tarafının kontrol ettiği alan, Ada’nın yüzde 36’sından yüzde 29.2’sine düşecekti. Bu sayede Rum göçmenlerin bazı bölgelere dönmesinin önü açılacaktı.
Ancak plan, Kıbrıslı Rumlar tarafından referandumda reddedildiği için hayata geçirilemedi.