Hindistan’ın Madhya Pradesh eyaletinde, Panna Kaplan Koruma Alanı’nda sıra dışı bir veda gerçekleşti. Asya kıtasının bilinen en yaşlı fili Vatsala, yaşamının son demlerinde 100 yılı aşkın bir ömre veda etti. Bu nadir ve etkileyici yaşam öyküsü, doğa ve hayvan severleri derinden etkiledi.
Vatsala, bölgedeki doğa tutkunlarının ve hayvan koruma uzmanlarının kalbinde özel bir yere sahipti. Yıllar boyunca çevresindekilere sevgi ve saygıyla yaklaşmasıyla tanındı. Koruma alanında uzun yıllar görev yapan bakıcılar, onun kaybını büyük bir üzüntüyle karşıladı. Hindistan Orman Hizmetleri’nden Anupam Sharma, sosyal medyada yaptığı paylaşımda, “Panna’nın 100 yaşını geçmiş matriarkı Vatsala’ya veda ediyoruz. Onun zarif varlığı, onu tanıyan herkes üzerinde kalıcı bir etki bıraktı” diyerek duygularını ifade etti. Ayrıca, Vatsala’nın yıllar içinde yürütülen kurtarma operasyonlarına ve yavru fillerin büyütülmesine yaptığı katkılar da vurgulandı.
Vatsala’nın yaşam öyküsü gerçekten ilginç ve ilham verici. Kerala ormanlarında doğduğu ve gençlik yıllarında ağaç kerestesi taşımak gibi zorlu görevlerde kullanıldığı biliniyor. 1972 yılında, yaklaşık 50 yaşlarında iken Madhya Pradesh’e getirildi ve 1993’te Panna bölgesine yerleştirildi. Hiç çiftleşmemiş olsa da, zamanla bölgenin sevilen dişi liderlerinden biri haline geldi. Dişsizliği, onun sosyal ilişkilerini ve doğal davranışlarını engellemedi; aksine, gösterdiği sakin ve bilge duruşla bölge halkının sevgisini kazandı. 2020 yılında geçirdiği katarakt nedeniyle görme yetisini kaybetmesine rağmen, yaşamını sakin yürüyüşlerle ve doğada vakit geçirerek sürdürdü. Sadık bakıcısı Maniram’ın rehberliğinde, doğayla iç içe yaşamaya devam etti.
Vatsala’nın Zorluklarla Dolu Yaşamı ve Son Anları
Maniram, yerel bir gazeteye yaptığı açıklamada, “O, sanki bir büyükanne gibiydi. Yavrularla ilgilenir, onları korur ve erkek fillere her zaman mesafeli dururdu” diye anlatıyor. Bu mesafe, onun zaman zaman zor zamanlar geçirmesine neden oldu. 2003 ve 2008 yıllarında, Ram Bahadur adındaki bir erkek filin saldırısına uğramıştı. İlk saldırı oldukça ağır sonuçlar doğurmuş, karın bölgesinde yırtılmalara neden olmuştu. Dokuz ay süren tedavi ve bakım sonrası iyileşebildi. Vatsala’nın doğumuna dair resmi belgelere ulaşmak mümkün olmamakla birlikte, 20. yüzyılın başlarında doğan filler için doğum kayıtlarının tutulmaması nedeniyle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesi mümkün olmadı. Günümüzde, en yaşlı fil unvanı ise 2003 yılında 86 yaşında hayatını kaybeden Tayvan’daki Lin Wang’a ait. Bu bilgiler, büyük canlıların yaşam süreleri üzerine yapılan araştırmalarda önemli ipuçları sunuyor.
Genel olarak, büyük kara ve deniz canlılarının, küçük türlere göre daha uzun yaşadığı bilinir. Örneğin, Grönland köpekbalığı, kutup balinası, Galápagos kaplumbağası ve insanlar gibi birkaç tür bu eğilimi gösterir. Ancak, bazı küçük türler de şaşırtıcı derecede uzun ömürleriyle dikkat çeker; mağara semenderleri veya ev kaplumbağaları bunlara örnektir. İlginç bir şekilde, büyük canlıların vücutlarında daha fazla hücre bulunması, onları kansere ve hücre bozukluklarına karşı daha hassas hale getirebileceği teorisi de vardır. Ancak, bu canlılar zamanla evrimsel olarak kendilerini koruma mekanizmaları geliştirmiştir. Bilim insanları, bu muhteşem mekanizmaların sırlarını çözerek, insan ömrünü uzatmaya yönelik yeni yöntemler geliştirmeyi hedefliyorlar.