Amerikan Başkan Yardımcısı JD Vance geçen hafta Münih Güvenlik Konferansı’nda konuştuğu sahneden sert bir uyarıda bulundu. Vance konferansa katılan siyasetçilere, diplomatlara ifade özgürlüğü ve demokrasinin Avrupalı elitlerin saldırısı altında olduğunu söyledi: “Avrupa’ya karşı en çok endişe duyduğum tehdit Rusya değil, Çin değil, içeriden gelen tehdit.”
Vance’in amacı dinleyicilerini aşağılamak değil ikna etmekti belki ama bunu da başaramadı. Aksine, konuşması o denli ters tepti ki birçok dinleyici aslında Amerika’nın artık Avrupa için bir tehdit oluşturduğuna ikna oldu. Konferans salonunun dışındaki kalabalıkta konuştuğumuz önde gelen bir Alman politikacı şöyle dedi: “Söyledikleri, Avrupa demokrasisine doğrudan bir saldırıydı.”
“Avrupa Artık yalnız”
Üst düzey bir diplomat ise “Şu çok açık: Avrupa artık yalnız” diye konuştu. Kendisine ABD’yi bir düşman olarak görüp görmediğini sorduğumda ise “Evet” yanıtını verdi.
Konuşma hakkında duyduğum en olumlu yorum dahi bu sözlerin “çocukça bir saçmalık” olduğunu kabul ediyor ancak Başkan Yardımcısı’nın ABD’li dinleyicilere yönelik konuştuğunu savunarak kale alınmayabileceğini ileri sürüyor. Vance’in konuşmasını inceleyip Donald Trump’ın Ukrayna ve Avrupa’yı bir kenara iterek Vladimir Putin’le ilişki kurması bağlamına oturttuğunuzda ise Amerika’daki kültür savaşları, uluslararası güvenlik ve Avrupa siyasetinin artık birbirinden ayrılamayacağı açıkça görünüyor.
Vance’in yaptığı şey, 80 yıldır Batı ittifakının temelini oluşturan özgürlük, demokrasi ve ortak değerler fikirlerini yıkmak. Onun dünyasında Avrupa’daki özgürlük mücadelesi artık Harry Truman ya da Ronald Reagan için olduğu gibi otokratik ve saldırgan bir Rusya’yı caydırmakla ilgili değil. Vance’in özgürlük mücadelesi, Elon Musk ve yanındakilerin tanımladığı şekliyle Batı uygarlığını kitlesel göç ve “woke virüsü” gibi bir ikiz tehditten kurtarma mücadelesi. (Woke, ABD’de ortaya çıkan, sosyal adalet ve ırksal eşitliğe vurgu yapan hareketler için kullanılan bir terim. Amerikan sağı tarafından “aşırı duyarlılık” diye özetlenebilecek eleştirel bir anlamda kullanılıyor.)
Trump yönetiminin ideolojisi, birçok önemli açıdan Putin’e Volodimir Zelenski’den daha fazla yakınlık duyuyor. Putin’i ülkesi ve muhafazakar değerler için mücadele eden bir savaşçı olarak görürken Ukrayna’yı kendisine Avrupa’dan yanlış dostlar edinmiş bir beleşçi gibi değerlendirip reddediyor.
Trump aşırı sağ ile müttefik
Trump yönetimine göre gerçek müttefikleri Avrupalı aşırı sağ. Vance, Almanya için Alternatif (AfD) gibi partilerin hükümette yer alması çağrısında bulunarak aslında Avrupa’nın Viktor Orbán’ın Macaristan’ının daha büyük bir versiyonuna dönüşmesi çağrısında bulunmuş oluyor. Böyle bir Avrupa da Putin’in Rusya’sına ılımlı bakan yumuşak bir otokrasi olacaktır. Nitekim, Vance’in Münih’te AfD’nin eş başkanı Alice Weidel ile görüşmek için zaman bulması ama Şansölye Olaf Scholz ile görüşmemesi manidardı.
Demokrasiyi Trump’tan mı öğreneceğiz?
Vance’in söylediklerinin Avrupa için ne anlama geldiğini düşünmeden önce, bu sözlerin derin ikiyüzlülüğünü not etmekte de fayda var. Trump 2020 ABD başkanlık seçimlerini alaşağı etmeye çalışmıştı. Şimdi onun başkan yardımcısı Avrupalılara demokrasiye saygı konusunda ders vermeye kalkışıyor?
Vance konuşmasında klasik Rus tarzı “Ama sen de” usulü argümanlara başvurdu: Dikkatleri Trump yönetiminin ABD’nin demokratik kurumlarına saldırısı ve Ukrayna’ya ihanetinden başka yöne çekmek için Britanya’da kürtaj karşıtı aktivistlere yapıldığı iddia edilen zulümle ilgili anekdotlara başvurdu mesela. Bunların herhangi birine inanıp inanmadığı tamamen psikolojinin ilgi alanı. Bizim için önemli olan, bu tutumun Avrupa için stratejik sonuçları.
ABD askerini çeker mi?
Trump’ın Zelenski ve Avrupalıları hiçe sayarak Putin ile Ukrayna konusunda bir anlaşma yapmaya niyetli olduğu açık. Bu da Ukrayna için trajik sonuçlar doğurabilir ve Kiev’den gelecek için güvenlik garantisi olmaksızın toprak kaybını kabul etmesi istenebilir. Bunun alternatifiyse Amerikan yardımı olmadan savaşmaya çalışmak olacaktır.
Bunun Avrupa’nın geri kalanı için sonuçları da endişe verici. Putin NATO birliklerinin eski Sovyet ülkelerinin tamamından çıkarılmasını istiyor. Avrupalı yetkililer, Trump’ın ABD askerlerini Baltıklardan ve belki de daha batıdan çekmeyi kabul edeceğine ve AB’yi, NATO hükümetlerinin Ukrayna’nın ötesinde daha büyük bir çatışmaya hazırlandığı konusunda uyardığı bir Rus ordusuna karşı savunmasız bırakacağına inanıyor.
ABD’nin artık Avrupalılar için güvenilir bir müttefik olarak görülemeyeceği açık. Trump yönetiminin Avrupa’ya yönelik siyasi emelleri ise Amerika’nın şu an için aynı zamanda bir düşman olduğu anlamına geliyor. Avrupa’da demokrasiyi ve hatta Grönland örneğinde olduğu gibi Avrupa topraklarını tehdit ediyor.
Avrupa hazırlanmalı
Öyleyse ne yapmalı? Avrupalılar, ABD’nin Avrupa’ya verdiği güvenlik garantisinin kesin olarak ortadan kalkacağı gün için hızla hazırlanmaya başlamalı. Bu, özerk savunma sanayilerinin kurulmasını da içermeli.
NATO’nun dışında, AB’nin ötesine uzanan, yani İngiltere ve Norveç gibi ülkeleri de kapsayan bir Avrupa karşılıklı savunma paktı kurulmalı.
Trump, Amerika’nın Avrupalı müttefiklerini ticaretten güvenliğe ve iç politikaya kadar pek çok konuda itaate zorlamak için elindeki her kozu kullanacaktır. Bu da Avrupa’nın artık ABD ile ilişkilerini “riskten arındırma”, Amerika’ya tehlikeli bağımlılık alanlarını tespit etme ve bunları sistemden çıkarma gibi sancılı bir sürece başlaması gerektiği anlamına geliyor.
Amerikan silahı almak aptallık
Kritik altyapıyı Musk’a emanet etmek yeni ve büyük bir kırılganlık yaratır. Trump yönetimi ayrıca Avrupalılara daha fazla Amerikan silahı almaları için büyük bir baskı uygulayacaktır. Mevcut koşullar altında bu aptallık olur.
Pek çok Avrupalı bu fikirlere karşı çıkacak ve uygulanmalarının imkansız olduğunu düşünecektir. Ancak özgürlüklerinin şu anda tehlikede olduğunu anlamaları gerekiyor. Vance bu konuda haklıydı. Sadece onun düşündüğü şekilde değil.