Avustralya’daki Curtin Radyo Astronomi Enstitüsü’nde çalışan bilim insanları, Haziran 2024’te evrende yeni ve şaşırtıcı bir fenomeni keşfettiklerini düşünerek büyük bir heyecan yaşadı. Ancak yapılan detaylı incelemeler sonucunda durumun beklenmedik şekilde geliştiği ortaya çıktı: Sinyal, aslında 1964 yılında fırlatılmış ve uzun yıllardır pasif durumda olan “Relay 2” adlı Amerikan uydusuna aitmiş.
BEKLENMEDİK SİNYALİN KAYNAĞI NASIL ANLAŞILDI?
ASKAP radyo teleskobunun yakaladığı bu olağanüstü güçteki sinyal, yaklaşık 30 nanosaniye boyunca devam etti ve gökyüzündeki diğer tüm radyo sinyallerinden 2.000 ila 3.000 kat daha parlaktı. İlk bakışta bu sinyal, uzak galaksilerden gelen “hızlı radyo patlamaları” ile benzerlik gösteriyordu. Ancak, teleskobun görüntüleme sisteminde oluşan flu ve bulanık görüntüler, bilim insanlarının dikkatini çekti. Bu bulanıklık, sinyalin aslında teleskoba çok yakın bir noktadan geldiğinin göstergesiydi.
Sinyalin Kaynağını Anlama Süreci
Detaylı araştırmalar neticesinde, bilim insanları bu parlaklığın kaynağının, uydunun metal yüzeyinde biriken statik elektriğin ani bir kıvılcıma dönüşmesi olduğunu saptadı. Bu, halı üzerinde sürtünerek arkadaşınıza şok vermenize benzer bir etki yaratırken, uzay ortamında çok daha büyük bir enerji salınımına yol açıyordu. Alternatif bir teori ise, uydunun karşılaştığı mikrometeorit çarpışması sonucu oluşan plazmanın radyo dalgaları yayması olasılığıdır. Bu olay, uzay ortamındaki karmaşık ve bilinmeyen dinamiklerin yeni bir örneği olarak dikkat çekiyor.
UZAYDAKİ ÇÖPLÜK VE BİLİMİN GELİŞİMİNE ETKİLERİ
Bu vaka, gelecekteki radyo teleskopların, uzaydan gelen sinyalleri doğru ve dikkatli bir şekilde yorumlaması gerektiğine işaret ediyor. Dünya yörüngesinde yaklaşık 22.000’e yakın uydu bulunmakta ve bunların yarısı artık aktif değil, yani “ölü” uydular haline gelmiş durumda. Özellikle yeni nesil gelişmiş radyo teleskopların, bu ölü uydulardan kaynaklanan parazitleri ayırt etmesi ve temiz sinyal analizi yapabilmesi, araştırmaların doğruluğu açısından büyük önem taşıyor. Bu tür olaylar, uzayda yaşanan en küçük hareketlerin bile bilimsel çalışmalar üzerinde ciddi etkileri olabileceğini gösteriyor ve uzay enkazı sorununa dikkat çekiyor.