Donald Trump 2 Nisan günü Beyaz Saray’ın Gül Bahçesi’nde mevcut ticaret savaşını şimdiye kadarki en ciddi seviyesine çıkardı.
Önlemler, tüm ithalata yüzde 10 evrensel gümrük vergisi ile başladı, ardından başkan hem müttefiklere hem de düşmanlara daha yüksek vergiler açıkladı: Vietnam’a yüzde 46, Çin’e 34, Japonya’ya yüzde 24, Avrupa Birliği’ne yüzde 20. “Ah, Kamboçya’ya bakın!” diye şarkı söyleyerek yüzde 49’luk oranı açıkladı. Bu kararlar topluca ele alındığında, Amerika’nın yaklaşık bir asırdır gerçekleştirdiği en agresif ticaret eylemini temsil ediyor.
Dünyanın dört bir yanındaki liderler şimdi bu salvolara yanıt vermeye hazırlanacak. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, birliğin misilleme yapmaya hazır olduğunu ve bu kez büyük teknoloji firmaları da dahil olmak üzere Amerika’nın hizmet ihracatını hedef alacağını söyledi. Bazı hükümetler eşgüdümlü misillemeler üzerinde duruyor. Yani büyük bir ticaret savaşı kapıda.
Trump’ın hamlesi Amerika’nın küresel ticaret sisteminin koruyuculuğundan çekildiğini teyit ediyor. Bu rol, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’nın açık pazarların baş denetçisi olarak ortaya çıkmasıyla başlamış ve 1995’te Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurulmasıyla doruk noktasına ulaşmıştı. Çin, 2001’de örgüte katıldıktan sonra birçok kuralı çiğnese de kurallara sözde hizmet ederek sistem içinde yükseldi. ABD ve Çin arasında kalan ülkeler ve ticaret blokları artık eski düzeni kurtarmaya çalışmıyor. Amerikan talebine daha az bağımlı ve Çin’in aşırı kapasitesinden daha iyi korunan yeni bir düzen inşa ediyorlar.
Dünyanın geri kalanının ticari ilişkilerindeki bu derinleşme, yaşanacak sarsıntılardan sağ çıkabilir mi? Çin bu yeni mimariye dahil edilebilir mi? Kanada ve AB, Trump’ın 12 Mart’ta uygulamaya koyduğu yüzde 25 oranındaki alüminyum ve çelik vergilerine karşılık olarak on milyarlarca dolar değerinde misilleme vergi açıkladı. Bu tedbirlerin DTÖ düzenlemeleri kapsamında sınırlı misilleme için izin verilen “koruma tedbirleri” olduğunu iddia ediyorlar. DTÖ’nün temyiz organı feshedildiği için buna karar verecek kimse yok.
Hükümetler kendi yorumları geçerliymiş gibi hareket ediyor. Trump’ın son gümrük vergilerinde de aynı durumun ortaya çıkması muhtemel.
Pekin Üniversitesi’nden Lu Feng’e göre, geçen yıl damping ya da sübvansiyonlarla ilgili 198 soruşturmanın odağı oldu. Bu sayı bir önceki yılın iki katı ve DTÖ’ye bildirilen tüm vakaların neredeyse yarısı. Hindistan’ın 37, Brezilya’nın 19 ve Türkiye’nin dokuz soruşturması var. DTÖ’nün yaptırımlarının felce uğramasıyla birlikte birçok ülke tek taraflı hareket etmeye başladı. Bir zamanlar yasal çerçevede son çare olarak başvurulan bu tür eylemler, artık Çin’in yakın ticaret ortakları tarafından bile tek taraflı olarak uygulanıyor.
Ülkeler ayrıca ticaret ortaklarını çeşitlendiriyor, yeni ittifaklar kuruyor ve yeni bir kural koyucu mimari inşa ediyor. Amerika ve Çin’in küresel ticaretteki paylarının azalması bu durumu daha da mümkün hale getirdi. Amerika 21. yüzyılın başında küresel ithalatın beşte birini gerçekleştirirken bugün sadece sekizde birini gerçekleştiriyor. Amerika’nın tüketici olarak rolü de küçüldü: Amerikan nihai talebine bağlı küresel katma değerli ticaretin oranı 2000 yılında yüzde 22 iken, verilerin mevcut olduğu en son yıl olan 2020’de bu oran yüzde 15’e düştü. Bu sadece gelişmekte olan pazarların ve bölgesel tedarik zincirlerinin yükselişini değil, aynı zamanda Amerika’nın ekonomisindeki değişiklikleri de yansıtıyor. Hizmetler büyüdükçe, ithal mallara olan talep dengelendi. İki süper güç toplamda küresel ithalatın sadece dörtte birini gerçekleştiriyor.
“Açık piyasa müttefikleri”
İki blokun önemi artıyor. Bunların ilki “Açık piyasa müttefikleri” yasal öngörülebilirlik, serbest ticaret ve çeşitlendirilmiş ticarete kendini adamış gevşek bir grup oluşturuyor. Bu grubun merkezinde Avustralya, Kanada, Şili, Japonya, Meksika ve Pasifik kıyılarındaki diğer ülkeleri birbirine bağlayan Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve İlerici Anlaşma (CPTPP) yer alıyor. Bu gruba Norveç, Güney Kore ve İsviçre de dahil. Bu ekonomiler birlikte dünya ithalatının yüzde 22’sini gerçekleştiriyor. Buna yüzde 12’lik bir orana sahip olan AB’yi de eklediğimizde, müttefiklerin toplamda küresel ithalat talebinin üçte birinden fazlasını, yani Amerika ve Çin’in toplamından çok daha fazlasını karşıladığını görüyoruz.
Bu grup, Trump’ın ilk döneminde Amerikan korumacılığına karşı korunmaya başladı. Gümrük vergisi tehditleri Avrupa’yı harekete geçirerek Kanada, Japonya, Singapur ve Vietnam ile anlaşmalar yapılmasına yardımcı oldu. Bir Amerikan fikri olan CPTPP, kalan üyeler tarafından kurtarıldı. Aralarında Avustralya, Kanada, Japonya, Meksika ve Vietnam’ın da bulunduğu 11 ülke arasında gümrük tarifelerinin çoğunu ortadan kaldıran bu anlaşma 2018’de yürürlüğe girdi. Geçen yıl İngiltere’nin de resmen katılmasıyla pakt, küresel GSYH’nin yaklaşık yüzde 15’ini oluşturan 12 üyeli bir grup haline geldi.
Türkiye ikinci blokta
İkinci blok “stratejik korunmacılar” olarak adlandırılabilir. Bu blokta Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika ve Türkiye gibi hem Amerikan talebine hem de Çin sermayesine bağımlı olan ve her iki ülkeyle de ittifak kurmaktan çekinen büyük ve hızlı büyüyen ekonomiler yer alıyor. Ticaret stratejileri pragmatik. Her ne kadar kendi ekonomik kalkınmalarını desteklediğinde serbestleşmeye gidecek olsalar da önemli sektörleri gümrük vergileri ve sübvansiyonlarla korumaya çalışmakta ve ekonomik ağırlıklarını kullanarak her yerden yatırım çekmeye çalışmaktalar. Toplu olarak küresel ithalatın yüzde 15’inden fazlasını gerçekleştiriyorlar. Endonezya, Tayland ve Filipinler, 2022 yılında başlatılan ve Çin’i Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) 10 üyesinin yanı sıra Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore’ye bağlayan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık’ın (RCEP) üyeleri. 15 farklı ekonomiyi tek bir çerçeveye bağladı ve Çin’i merkezine yerleştirdi.
Yamalı bohça dikiş tutarsa?
Şimdi her iki grup da hem kendi aralarında hem de birbirleriyle daha hızlı entegre oluyor. Amerika geri çekilirken diğer ülkeler adım atıyor. DTÖ’deki girişimler, bölgesel anlaşmalar ve ikili anlaşmalar yoluyla parçalanmış bir ticaret düzenini şekillendirmeyi umuyorlar. Zaman içinde tamamen yeni bir küresel ticaret mimarisi inşa etmek istiyorlar.
Örgütsel reform oldukça yavaş ilerleyecektir. Ancak bu arada, özellikle Asya’da bölgesel anlaşmalar yoluyla kurallar belirleniyor. Zaman içinde teke tek anlaşmaların bölgesel paktlara dönüşmesi umut ediliyor.
Dolayısıyla, Amerika ya da Çin tarafından değil, diğer herkes tarafından yönlendirilen parçalı bir ticaret düzeni şekilleniyor. Tarih, bu tür yamalı düzenlemelerin başarılı olabileceğini gösteriyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk Gümrük Vergileri ve Ticaret Genel Anlaşması sadece 23 ülke ile başlamıştı. DTÖ’nün olgunlaşması yarım yüzyıl sürdü. Ancak Amerika barikatları yükseltirken Çin bir fırsat yakalayabilir.
Peki açık piyasa müttefikleri tarafından yönlendirilen kurallara dayalı bir düzen ortaya çıkacak mı? Yoksa dünya, kuralları kendi çıkarları doğrultusunda bükme konusunda Çin’in izinden mi gidecek? Pek çok şey Avrupa’nın bundan sonra ne yapacağına bağlı olabilir. Blok, Trump’ın savaşının enkazından bir ticaret düzenini yeniden inşa etmek için yeterince büyük. Serbest ticaretçiler için karanlık bir dönem olabilir ancak umut ışıkları da var.